20 Mart 2012 Salı

Balık Çorbası ve Datça keyfi...:) yine...

Birden Datça'ya gidebileceğimiz ortaya çıktı.. Annemin ilaçlarını ablam veririm deyince bir gecemiz serbest kaldı ve ilk aklıma gelen sevgili arkadaşlarımız Demet ve Barbaros'la Datça da buluşabileceğimiz oldu.. Ama bir pasta teslimimiz vardı. Naapsak ne etsek derken pastayı saat 13 te teslim ettik ve dosdoğru yola çıktık.. Saat 17 30 da Datça'daydık. İlk yaptığımız koşarak pazara gitmekti. Hemen her zamanki amcadan yer fıstığımızı ve susamımızı aldık. Badem için çarşıya gitmek lazım.. Ama önce balıkçı kontrol edilmeli.. Balıkçıda gözlerimize inanamadık koskoca bir lagos bize bakıyor.. Sonra tartılınca ortaya çıktı ki kendileri 5 kilo 800 grammış. Koyacak yer bulamadığımız için almadık ama balığa göz koyduk.:) Gidip bademlerimizi aldık sonra her zamanki otelimize yerleştik. Demet ve Barbaros, Dalaman havaalanına gelecekler ve oradan Emecik köyüne gelmeleri gece yarılarını bulacağı için biraz keyfimize baktık..

Datça'da çok fazla sokakta yaşayan cins köpek var. Sanırım alıp bakamayacaklarını anlayınca sokağa bırakıyorlar. Müthişler ve sevgiye açlar.. neredeyse bütün köpüşleri sevdik ama biriyle aşk yaşadım..:)

nasıl da sakin, nasıl da yumuşak tüylü,nasıl da temiz..

Bana dayandı, benden destek aldı, sanki beni de götür der gibi..

Gece Ilıkkan ailesiyle buluşup, Zehra ve Aslan Kahraman'lara gittik. Elimizde %70 kakaolu bir kutu çikolata ve bize gönderdikleri keçi boynuzu unu ile yapılmış yaban mersinli, üzümlü, tam buğday unlu kurabiyelerimizle... Yoldan gelenlere iyi geldi sanki..

Salep hanımla Barbaros biraz aşk yaşadı..

Evin minik kedisi Salep 6 aylık bile olmadan hamile kalmış. Umarım sağlıkla bebişlerini doğurur.. Sohbet gecenin yarısını çok geçene kadar devam etti. Sabah erken kalkılıp kahvaltıya gelineceği için biz Datça'daki otelimize geri döndük. Sabah dosdoğru balıkçıya gittik. Balıkçı arkadaşı 1 saat kadar bekledik. Küçük yerleri seviyorum. Adam gelmiş, dükkanı açmış, anahtarı kapının üzerinde bırakmış, balık almaya gitmiş. Al git balığı kimse birşey demeyecek..Balığımızı temizlediler, yoldaki fırından tam buğday ekmeğimizi, tansaştan organik tam buğday unumuzu ve mayamızı aldık ve kahvaltının sonuna yetiştik..

Balığımız temizleniyor..

Peynir dışındaki herşeyin evde yapıldığı bir kahvaltıdan sonra özlemler giderilmeye devam etti.. Ben bir ara (kaşla göz arasında) ekmeği mayaladım. Akşam üzeri balığın yanında taze sıcak çapati yemek hoş olur diye düşünmüştüm.

Zehra ve ben nereye mi bakıyoruz??

Masanın altında yaşayıp her daim aç olan ve duygu sömürüsü yapan Poyraz'a bakıyoruz tabii ki..

Sonunda gelen baharla birlikte her yerden fışkırmış çiçekler, bademler, marullar, maydonozlar inanılmazdı.. Soluğu deniz kıyısında aldık. Uzuun bir yürüyüş yaptık.
Deniz de nasıl yüzülesiydi..

Balığı pişirmek uzun sürebilir diye  eve geri döndük. Ekmeğimiz mayalanmıştı.. Balıkla hatıra fotoğrafları çekildikten sonra Atilla, balığa girişti. Balığın başını ve yanaklarını bize verdi. Koskoca bir tencereye su ve balık kafasını, yanaklarını koyduk. İçine bir avuç tane karabiber, 4 küçük dörde bölünmüş soğan, 2 halka halka doğranmış havuç, 1 limon suyu, limonun kabukları, birazcık zeytinyağı, 4 tane taze koparılmış defne yaprağı ve deniz tuzu ekleyip ateşe koyduk. Kaynamaya bıraktık.

Barbaros'un tuttuğu (!) :P 100 kiloluk lagos..

Ekmekleri küçük küçük yuvarlaklar haline getirip sonra da 4-5 mm kalınlığında açıp teflon tavada pişirmeye başladık. Atilla dışarıda lagosu şiş haline getirip, bir lagos, bir defne şeklinde şişe dizmekteydi.
Çok çalıştı çookk..


Balık çorbasında havuçlar piştikten, suyun balıkla bütünleşmesi için biraz daha bekledik.Balığın suyunu başka bir tencereye süzdük. Balığı elimiz yana yana ayıkladık, balığın süzdüğümüz suyunun içine ekledik. Biraz daha limon ve tuz ekledik. Tekrar ateşe koyduk kaynamasını beklerken bir buket :) maydanozu hafifçe kıyarak ekledik. Bir taşım daha kaynadı ve işte hazıırr..

ee Candan da sofrayı kurdu, servis yaptı..

Keyifli sohbetler, güzel dostlarla sıcak sıcak açık havada, güneşin batmadan önceki son ışıltıları içinde çorbamızı içtik ve lagos şişlerimizi yedik.

Sizi seviyorum dostlarım..

Hayat dostlarla güzel... Güzellikleri tatlandırmanın bir yolu da güzel sofralardan geçiyor..

Afiyet olsun, hep sağlıkla, hep mutlu kalın..

11 Mart 2012 Pazar

Çorbaaa....


Yok, tamam anladım artık bu yıl kış bitmeyecek... Ne kış bitecek, ne kar, ne yağmur, ne de grip, öksürük, nezle...

Bu yıl geçirdiğim gribi 20 yıldır geçirmemiştim. Neyse iyileştik derken bir öksürük musallat oldu.. Kurtul kurtulabilirsen.. Tam geçti derken bugün Gümüldür'de tahminlerin ötesinde soğukla karşılaşınca yine başladı.. Eve gelir gelmez ne yaptım dersiniz? Tabii ki çoorbaa.... Hem de sadece 10 dakikada..

Gümüldür'de ev kapalı kaldığı için çoook soğuktu.. Evin akarı kokarı var mı diye baktık, balkon ve terasları yıkadık temizledik.. Sarmaşıklarımızı budadık, sonra çay yaptık, kahve yaptık, ıvır zıvırlarla yedik.. Menderes'ten aldığımız tam buğday ekmeği ve kars kaşar peyniri ile karnımızı doyurduk..


Yağmur yağmaya başlayınca yazlıkta bulduğumuz şemsiyeleri kapıp deniz kıyısında yürüdük biraz.. Ama ben üşüyünce döndük..

Annem annem..:)

Gelelim çorbamıza..
Çorbamızın adı,  Zekiye Hanım Çorbası.. Zekiye Hanım, yeğenim Ece’ye bakan pek becerikli bir hanımdı. Çok ta güzel yemek yapardı. Zekiye Hanım çorbası, terbiyeli arpa şehriye çorbasından başka bir şey değil. Ama çook kolay ve çoook lezzetli..

Malzemelerimiz;

Arpa şehriye
1 yumurta
Sızma zeytinyağı
Yarım limon suyu
Tuz
Karabiber

Yapılışına gelince; bir orta boy tencereye 1 tahta kaşık dolusu veya yarım çay bardağı kadar sızma zeytinyağını koyup ateşe oturtun. İçine bütün çorba için kullanacağınız 1/3 paket arpa şehriyenin yarısını koyun. (iki kişilik bir ölçü bu..) Çevire çevire kavurun. Başından ayrılmayın hemen yanar, süprizlidir..:) rengi dönmeye başladığında içine su ekleyin, mesela 2 su bardağı kadar su yeterli. Üzülmeyin çok sulu olursa kaynatırsınız, az sulu olursa da su ilave edersiniz. Dert değil yani..:) Tencerenizin kapağını kapatın, başından çok ayrılmadan, yani gözünüzün ucuyla kontrol ederek kaynamasını bekleyin. Kaynayınca içine kalan arpa şehriyeyi ekleyin, tuzunuzu  ve azıcık ta karabiberinizi koyun. Ağzını tam kapatmadan kapağı yerleştirin ve ara ara karıştırarak arpa şehriyenin pişmesini bekleyin. Yaklaşık 8-9 dakika yetecektir. Ateşiniz de orta hararette olsun. Şehriyenin pişmesine yakın, yumurtanızın sarısıyla beyazını ayırın.


Ayrılmış yumurta sarısı ve limon suyu..


Önce yumurta çırpılacak, daha sonra limon suyu eklenecek.. eklenirken de çırpılmaya devam edilecek..

 Beyaz hiç kalmasın. Yoksa, pişer ve çorbanın içinde beyaz beyaz yüzer ve benim gibi bir çocuğunuz varsa çorbayı içmemek için bu beyazları bahane edebilir. Yumurtanın sarısını güzelce çırpın, içine azar azar limon suyunu ekleyerek çırpmaya devam edin. Daha sonra bu karışımın içine çorbanın suyundan bir kaşık ekleyin, böylece yumurtanızın kesilmesini engellemiş, biraz ılıtmış olursunuz. Daha sonra azıcık yumurtalı, limonlu karışımı çorbaya koyun. İkisini birbirine tanıştırdıktan sonra bütün yumurtayı içine ekleyin. Karıştırın. 2 dakika daha pişmesini bekleyin.. Yaşasıınnn çorbamız hazır.. Üzerine acıbiber mi serpersiniz, ince ince maydonoz mu doğrarsınız, yoksa benim gibi sade mi seversiniz onu bilemem ama az malzeme ile muhteşem bir çorba oluyor..

Afiyet Olsun..