Geçen günler çok yoğundu. Hem mimarlık işleri hem ipeksi tatlar çok yoğundu. Bir yandan üç doktor arkadaşımın açacağı kliniği yetiştirirken, bir yandan da yeni tatlar yaratıyor, diğer yandan da eski tatları yeni dostlara tattırmaya uğraşırken, araya annemin de tansiyon vs doktorluk işleri girince migrenim 3 yıllık atağını yaptı ve beni yerden yere vurdu.. Baş dönmesi maceramız yeniden başladı. Neyse, bu kadar hastalık, iş, güç derken yorgunluğumuz en yüksek haline ulaştı. İmdadımıza Demet ve Barbaros yetişti. Datça'da yerleşme çabaları sürerken aralıklarla İstanbul'dan Datça'ya kaçıyorlar.. Kaçarken bize de haber verdiler veee bütün işlerimizi ayarlayarak cumartesi sabahı Datça'ya doğru yola çıktık. Onlar gece varacakları için gündüzümüz bizimdi. Cumartesi günü Datça'nın pazarı. Önümüzde de yılbaşı çikolataları var eh bu durum değerlendirilmez mi? Datça'ya varır varmaz önce Zekeriya sofrasında güzelce yemeğimizi yedik. Sonra da pazara daldık. Pazarda ilk gördüğümüz taptaze barbun balıklarıydı. Ama bir sorunumuz vardı, balığı nerede pişirecektik???? balığı almadan geçtik. Pazardan, fıstık ve mandalina aldık. Kooperatifleri dolaşarak Sıra bademi mi, ak badem mi yoksa nurlu badem mi alsak diye karar vermeye çalıştık ve elbette nurlu badem denen bademden ve yerel ak bademden aldık.. Pazardaki dil muhteşemdi. Satıcılar köylü teyzeler ve amcalardı. Çok sıcak insanlar...
Burukule :))))
Domatizzz ..:))
Bademler, incirler, fasulyeler..
Deniz dümdüz, pırıl pırıldı. Denize karşı güzeeel bir kahve içip gevşedik. Bir sürü kedi sevdik. Ardından da kalacak yerimizi ayarlayalım dedik. En iyi gibi duran otele yer var mı dedik, sadece apart bir odaları kalmış. Hehehe birden bizim bir mutfağımız oldu. Bunun farkına vardığımızda güle oynaya odamızı tuttuk. Odamız deniz manzaralı, bir oda, bir salon, bir MUTFAK ve bir banyodan oluşuyordu. Odaya yerleşir yerleşmez hemen pazara geri döndük.
Deniz görünce deli kadın naapar??? yeeeeeaaayy diye zıplar.. :))
Benden hangi kedi kurtulmuş acaba?
Nazlı'nın en bi birinci kedisi, benim aşkım Banji'nin kuzeniyle karşılaştık..:))
Balığımızı ve salata malzemelerimizi aldık. Böylece mutfaktan çıktığımız bir hafta sonu da yine mutfaktaydık. Balığımız ve şarabımız pek güzeldi. Gece yarısı Demet ve Barbaros ile buluştuk. Onlar bizi dostları Zehra ve Aslan'la tanıştırdılar. Zehralarda Şaşkın, Poyraz ve Saleple tanıştık. Rozi hanım, lütfedip gelmedi yanımıza.. Bize daha önce gönderdikleri keçiboynuzu unuyla yaptığımız kurabiyelerden götürmüştük. Gece atıştırması oldu.
Keyifli bir iki saatten sonra otelimize dönüp, kafayı yastığa koyar koymaz uyumuşuz. Sabah Atilla, o günün yemeği için balıkçılara gitmek üzere erkenden çıktı. Yine barbun bulmuş. Tazecik..
Aslan'ın kaktüsleri...
Çevremizde Poyraz ve Şaşkın...
Kahvaltı sonrası keyif.. Gözüme batan bişi nedeniyle güneşten korunayım diye güneşe ve manzaraya arkamı döndürdüler..:(
Bizim misafir perver ekiple buluştuk. Muhteşem bir kahvaltı yaptık. Üzerine en yakın karayolunun 10-15 km mesafede olduğu tarla ve bahçelerine gittik. Passion fruittan, kabağa, zeytinden, papayaya herşey ekmişler. Henüz hepsi bebek. Ama 2 yıl sonra muhteşem olacaklar. Biber, patlıcan, turşuluk domates topladık. Tatlı kabaklarımızı da aldıktan sonra yukarı bahçeye çıktık. Esas muzlarımız buradaydı. Atilla muzu görür görmez muz yapraklarından kesmeye başladı. Sonra da bir hevenk muz kestik. Henüz yemyeşil ama 1 hafta sonra sararmaya sonra da tatlanmaya başlayacakmış. Yeni yılda tatlı muzlarımız olacak yani..:))
Papaya bitkisi ...
Son biberler, patlıcanlar ve yeşil domatesler tek tek toplanıyor..
Acıkınca eve geri döndük, ısırgan ve radikadan labne peyniriyle birlikte muhteşem bir kavurma pişirdi Zehra. Aslan, mangalı yaktı, ben havuç salatası yaptım, Demet kavurmaya yardım etti. Atilla muz yapraklarının içine balıkları koydu ve sardı. Barbaros, Atillaya yardım etti. Böylece muhteşem bir soframız oldu.
Muzun içerisine sarılmayı bekleyen barbun balığımız.. soğan, sarımsak ve zeytinyağı ile tatlandırılmış..
Sayın Profesörümüz Barbarosumuz mangal sorumlusu oldu..
Salep hanım, güneşe Zehra'nın kucağında çıkıyor.. Şaşkın dan pek korkuyor..
Sohbete dur durak yok..
Bütün kılçıkları ve kafaları Poyraz ve Şaşkın yedi. Hava lokum gibiydi, sohbet sofradan tatlıydı. Ama biz ayrılmak zorundaydık... Bütün (eski ve yeni) dostlarımızı öptük, vedalaştık..
Muhteşem bir haftasonuydu. Dinlenmiş ve enerjik bir şekilde yeni haftaya başladık.. Keşke her haftasonumuz böyle olsa........
Sizin de benim gibi dostlarınızın olması dileğiyle, sağlık ve tatla kalın...