13 Aralık 2011 Salı

Muhteşem haftasonu...

Geçen günler çok yoğundu. Hem mimarlık işleri hem ipeksi tatlar çok yoğundu. Bir yandan üç doktor arkadaşımın açacağı kliniği yetiştirirken, bir yandan da yeni tatlar yaratıyor, diğer yandan da eski tatları yeni dostlara tattırmaya uğraşırken, araya annemin de tansiyon vs doktorluk işleri girince migrenim 3 yıllık atağını yaptı ve beni yerden yere vurdu.. Baş dönmesi maceramız yeniden başladı. Neyse, bu kadar hastalık, iş, güç derken yorgunluğumuz en yüksek haline ulaştı. İmdadımıza Demet ve Barbaros yetişti. Datça'da yerleşme çabaları sürerken aralıklarla İstanbul'dan Datça'ya kaçıyorlar.. Kaçarken bize de haber verdiler veee bütün işlerimizi ayarlayarak cumartesi sabahı Datça'ya doğru yola çıktık. Onlar gece varacakları için gündüzümüz bizimdi. Cumartesi günü Datça'nın pazarı. Önümüzde de yılbaşı çikolataları var eh bu durum değerlendirilmez mi? Datça'ya varır varmaz önce Zekeriya sofrasında güzelce yemeğimizi yedik. Sonra da pazara daldık. Pazarda ilk gördüğümüz taptaze barbun balıklarıydı. Ama bir sorunumuz vardı, balığı nerede pişirecektik???? balığı almadan geçtik. Pazardan, fıstık ve mandalina aldık. Kooperatifleri dolaşarak Sıra bademi mi, ak badem mi yoksa nurlu badem mi alsak diye karar vermeye çalıştık ve elbette nurlu badem denen bademden ve yerel ak bademden aldık.. Pazardaki dil muhteşemdi. Satıcılar köylü teyzeler ve amcalardı. Çok sıcak insanlar...

Burukule :))))


Domatizzz ..:))


Bademler, incirler, fasulyeler..

Deniz dümdüz, pırıl pırıldı. Denize karşı güzeeel bir kahve içip gevşedik. Bir sürü kedi sevdik. Ardından da kalacak yerimizi ayarlayalım dedik. En iyi gibi duran otele yer var mı dedik, sadece apart bir odaları kalmış. Hehehe birden bizim bir mutfağımız oldu. Bunun farkına vardığımızda güle oynaya odamızı tuttuk. Odamız deniz manzaralı, bir oda, bir salon, bir MUTFAK  ve bir banyodan oluşuyordu. Odaya yerleşir yerleşmez hemen pazara geri döndük.

Deniz görünce deli kadın naapar??? yeeeeeaaayy diye zıplar.. :))
Benden hangi kedi kurtulmuş acaba?

Nazlı'nın en bi birinci kedisi, benim aşkım Banji'nin kuzeniyle karşılaştık..:))

Balığımızı ve salata malzemelerimizi aldık. Böylece mutfaktan çıktığımız bir hafta sonu da yine mutfaktaydık. Balığımız ve şarabımız pek güzeldi. Gece yarısı Demet ve Barbaros ile buluştuk. Onlar bizi dostları Zehra ve Aslan'la tanıştırdılar. Zehralarda Şaşkın, Poyraz ve Saleple tanıştık. Rozi hanım, lütfedip gelmedi yanımıza.. Bize daha önce gönderdikleri keçiboynuzu unuyla yaptığımız kurabiyelerden götürmüştük. Gece atıştırması oldu.

Keyifli bir iki saatten sonra otelimize dönüp, kafayı yastığa koyar koymaz uyumuşuz. Sabah Atilla, o günün yemeği için balıkçılara gitmek üzere erkenden çıktı. Yine barbun bulmuş. Tazecik..

Aslan'ın kaktüsleri...

Çevremizde Poyraz ve Şaşkın...

Kahvaltı sonrası keyif.. Gözüme batan bişi nedeniyle güneşten korunayım diye güneşe ve manzaraya arkamı döndürdüler..:(

Bizim misafir perver ekiple buluştuk. Muhteşem bir kahvaltı yaptık. Üzerine en yakın karayolunun 10-15 km mesafede olduğu tarla ve bahçelerine gittik. Passion fruittan, kabağa, zeytinden, papayaya herşey ekmişler. Henüz hepsi bebek. Ama 2 yıl sonra muhteşem olacaklar. Biber, patlıcan, turşuluk domates topladık. Tatlı kabaklarımızı da aldıktan sonra yukarı bahçeye çıktık. Esas muzlarımız buradaydı. Atilla muzu görür görmez muz yapraklarından kesmeye başladı. Sonra da bir hevenk muz kestik. Henüz yemyeşil ama 1 hafta sonra sararmaya sonra da tatlanmaya başlayacakmış. Yeni yılda tatlı muzlarımız olacak yani..:))

Papaya bitkisi ...

Son biberler, patlıcanlar ve yeşil domatesler tek tek toplanıyor..

Acıkınca eve geri döndük, ısırgan ve radikadan labne peyniriyle birlikte muhteşem bir kavurma pişirdi Zehra. Aslan, mangalı yaktı, ben havuç salatası yaptım, Demet kavurmaya yardım etti. Atilla muz yapraklarının içine balıkları koydu ve sardı. Barbaros, Atillaya yardım etti. Böylece muhteşem bir soframız oldu.

Muzun içerisine sarılmayı bekleyen barbun balığımız.. soğan, sarımsak ve zeytinyağı ile tatlandırılmış..

Sayın Profesörümüz Barbarosumuz mangal sorumlusu oldu..

Salep hanım, güneşe Zehra'nın kucağında çıkıyor.. Şaşkın dan pek korkuyor..

Sohbete dur durak yok..

Bütün kılçıkları ve kafaları Poyraz ve Şaşkın yedi. Hava lokum gibiydi, sohbet sofradan tatlıydı. Ama biz ayrılmak zorundaydık... Bütün (eski ve yeni) dostlarımızı öptük, vedalaştık..

Muhteşem bir haftasonuydu. Dinlenmiş ve enerjik bir şekilde yeni haftaya başladık.. Keşke her haftasonumuz böyle olsa........

Sizin de benim gibi dostlarınızın olması dileğiyle, sağlık ve tatla kalın...

4 Aralık 2011 Pazar

Çok sağlıklı bir akşam yemeği..

Herhalde anlamayan kalmamıştır, yemek yapma, yaratma  faslı bizim evde pazar gününe denk geliyor. Diğer günler büro/mutfakta pasta, çikolata, kurabiye, atıştırmalık yapıp durduğumuzdan yemek yaratma anca pazar gününe kalıyor..

Bugün kepekli pilavlık bulgurla domatesli pilav ve kabaklı, havuçlu, tavuk yaptık. Tek tabakta protein, vitamin, karbonhitrat...

Üstelik hazırlaması da yarım saat bile sürmedi. Jamie gibi oldum.. :)))

İki yemeği aynı anda hazırlamasını da anlatacağım. Zamandan nasıl tasarruf ettiğimi göreceksiniz. Bu diğer bütün yemekler için de geçerli. Örneğin, iki yemekte de soğan var. Bir defada iki yemeğin soğanını, sarımsağını doğruyorum. Doğrama tahtası bir kere kirleniyor. Soğanlar kavrulurken domatesleri doğruyorum filan.. Şimdi en başından başlıyorum.

Gerekli malzemelerimiz;

1 tavuk göğsü
3 küçük kabak (dolmalık gibi kocaman değil, girit kabağı da kullanılabilir çok ta lezzetli olur o zaman 4-5 tane kullanmalısınız.
2 soğan
1 bardak kepekli pilavlık bulgur
2 diş sarımsak
dereotu
küçük salkım domates veya normal domateslerden 2 tane.
küçük havuç, bulamazsanız bildiğiniz havucu jülyen doğrayabilirsiniz. Yani ince uzun..:))
zeytinyağı
elbette tuz, karabiber...

İlk önce her iki tencerenizi de ocağa koyuyorsunuz. Soğanların bir tanesini küçük küçük doğradıktan sonra tencerelerin altını yakıp içlerine zeytinyağı koyuyorsunuz. Miktarı size bağlı ama yarım çay bardağı her biri için yeterli olur. Ben çok yağlı yemek sevmiyorum. Diğer soğanı da doğradıktan sonra sıcak yağların içine birer soğanı koyuyorsunuz. Yani bir soğan pilav, bir soğan tavuk yemeği için. Hemen sarımsakları da soyuyor ve soğanların yanına birer tane olarak ekliyorsunuz. Arada soğanı karıştırın yanmasın. Ateşler orta ateş olacak. Siz bir yandan minik havuçlarınızı ayıklayın. Kesmeden hızlıca soğanların arasına ekleyin. Siz havuçları ekleyene kadar soğanlar kavrulmuş olur. Zaten rengi değişsin istemiyoruz. Ölsünler yeter. Havuçlar da soğanlarla pişerken pilav tenceresine konmak üzere salkım domatesleri 4 e bölüp koyuyorsunuz. Büyük domatesler istiyoruz yemekte.

Küçük salkım domatesleri dörde böldüm. Soğanlarla birlikte pişiyorlar

Dilerseniz daha küçük olarak ta koyabilirsiniz. Tavuğu yıkıyorsunuz, 2 cm lik küpler halinde kesiyorsunuz. Bu arada havuçlar da çevrildi, azıcık pişti. Tavukları da havuçların yanına ekliyorsunuz. onları da arada karıştırıyorsunuz. Domatesler pişerken 1 bardak ama 250 gr lık büyük bardak bulguru süzgüye koyup yıkıyorsunuz. Bu gece benim bulgurdan 2 cmlik saman çıktı. Aman diyeyim gözünüzü açın. Suyu süzülsün diye bırakıyorsunuz. Tavukların üzerine biraz tuz ve biraz karabiber ekliyorsunuz. Pilav için hazırladığımız domateslerimizin üzerine 2 bardak su ekliyoruz. Onlar kaynayana kadar dereotu yıkıyoruz, incecik kıyıyoruz. Kabakların saplarını ve diplerini kesiyorsunuz, yıkıyorsunuz, önce dörde bölüp ardından birer cm kalınlığında kesiyorsunuz. Bu sırada pilavlık suyun içine tuz ve karabiber ekliyorsunuz. Su bu arada kaynamış oluyor. Süzdüğünüz bulguru içine koyuyor ve karıştırıyorsunuz. Tencerenin ağzı açık kaynamasını beklerken, doğradığınız diğer grup dereotunu ve kabağı tavuğa ekleyip elektrikli ısıtıcıda veya çaydanlıkta ısıttığınız biraz sıcak suyu tavuğa ekliyorsunuz. Tencerenin ağzını kapatıp altını kısıyorsunuz.


Yemeğiniz 10 dk sonra hazır. Pişip pişmediğini havuçlardan test edebilirsiniz. En geç onlar pişer.
Pilavın suyu kaynayınca ağzını kapatıp altını kısıyorsunuz. 10 dk sonra o da hazır. Ama pilavın biraz demlenmesi gerekiyor. 5-10 dk beklerseniz mükemmel bir pilav, yenmek üzere hazır tadını içine sindirmiş bir havuçlu kabaklı tavuk yemeğiniz olur..
Bu hafta çok sağlıklı beslendik. Size de afiyet olsun..

Besleyici, sağlıklı tabağımız..


28 Kasım 2011 Pazartesi

Kraker mi deseemm, cips mi deseeemm?? Kısaca atıştırmalık...

Merhaba,

Geçen gün bir baktım aman Tanrım ne kadar çok zaman olmuş bloguma yazmayalı. Biliyorsunuzdur belki aynı zamanda www.kamuoyu.com.tr de ve de uzuncorap.com da yazmaya başladım. Benim gibi zaman yoksulu bir kadın için zorlu bir yol. Ama pek keyifli. Keyif almasam işim ne değil mi? :)

Bu gün geçtiğimiz yazılardan birinde paylaştığım domates sosuyla birlikte yiyebileceğiniz, kendinizin hazırlayabileceği cipsler yapacağız. Ben sağlıklı versiyonunu yaptım. Yani tam buğday unuyla hazırladım. Ama siz isterseniz beyaz unla da yapabilirsiniz.

Bu cipsin başka ve kolay yolu da var o da yufkayla yapmak.. Ama dedim ki kendi kendime, ben zorunu yapayım, kolayını zaten isteyen yapar... di mi ? ;))

Gelelim tarifimize..
Bir hamur hazırlıyoruz. Hamurumuzun içerisinde sadece tam buğday unu, su, tuz ve birazcık zeytinyağı var. Hamuru yoğurduktan sonra içine kekik ve Louisiana biberi ekledim. Siz dilediğiniz baharatı koyabilirsiniz. Güzelce  yoğurun. Homojen bir yüzeyi olsun. Yarım saat kadar dinlendirin. Daha sonra oklava yardımıyla açabildiğiniz kadar ince açın. Haberiniz olsun tam buğday ununu ince açmak zor.. ya da bana zor geldi, bilemem..


Açtığınız yufkadan istediğiniz şekiller kesin. Ben üçgenler kestim. Bunu kesmek için önce uzun şeritler kestim sonra da içlerinden üçgenler çıkarttım. Dilediğiniz şekli yapabilirsiniz.


Güzel, baharatlı bir hamurumuz oldu..

Yufkayı açmaya başladığım zaman tencereye biraz su koyup ateşin üzerine yerleştirdim. Kaynayınca içerisine makarna pişirir gibi tuz attım. Daha sonra da kestiğim üçgenleri bu kaynar suya koydum. Hamurlar önce dibe çöküyor, yüzmeye başladıklarında ise piştiklerini anlıyoruz. Süzerek tencereden aldım, içerisine yağlı kağıt döşediğim tepsiye yerleştirdim. Hepsinin üzerine biraz zeytinyağı gezdirdim. Biraz daha kekik, biraz daha acı biber koydum. Daha önce 180 dereceye ısıttığım fırına yerleştirdim. Yaklaşık 15 dakika sonra hafif kızarmaya başlayınca çıkardım.. Ta taammm.. işte artık bizim de çitos, mitos, çeros ne derseniz deyin cipsimiz oldu.. Yanına domatesli veya yoğurtlu bir sos çok iyi gidebilir. Biz salata ile birlikte yedik.. Hafif güzel bir pazar yemeği oldu.



Fırına girmeye hazır atıştırmalıklarımız..

Pazar keyfimize kestane közleyerek devam ettik. Ne yazık ki fotoğraf çekmeyi unutmuşum. (kendimi kestaneye çok mu kaptırmışım ne? :) ) ama nasıl yaptığımı anlatacağım. Önce evin erkeğinin eline keskin bir küçük bıçak, kestaneler ve kestaneleri koyacağı bir kap verilir. :)) Kestaneler çizilir. Daha sonra ılık suyun içerisinde yarım saat kadar bekletilir. Fırın tepsinize ıslak ıslak kestaneler konur, fırın yakılır ve tepsi de içerisine yerleştirilir. Yani, sıcak fırına koymuyoruz.. Kestane ile fırınlar aynı zamanda ısınıyor. Suda bekletilmiş kestaneler, fırında pişirildikten sonra hele ki cinsi de iyiyse çok kolay soyuluyor. Miis gibi de yeniyor.. Yanına içeceğiniz içkiye siz karar verin.. Ben kestaneden sonra su severim. Artık kola, gazoz gibi glikoz şurubu kaynaklarını içmiyorum. Midem de başım da çok rahat etti.. Bir süre içmeyin, ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız..

En son görüntüler..

Sevgili kestaneler vee cipslerimiz...

AFİYET OLSUN, SAĞLIK OLSUN, TAT OLSUN...


5 Kasım 2011 Cumartesi

Kurban Bayramı nasıl Çikolata Bayramına dönüşür?

Merhabalar...

Oldum olası Kurban Bayramını anlayamıyorum. Bir çok kişi dini öyküsünü, nedenini, niçinini anlattı.. Hayır, beynim kabul etmiyor.. Niçin bizim günahlarımız için bir can'a kıyıyoruz? Neden fakirleri yılın sadece belli günlerinde hatırlıyoruz? Neden onlara arada sırada kasaptan aldığımız etlerden vermiyoruz? Neden kurban ettiğimiz hayvanların etlerini dağıtırken en güzel yerlerini kendimize ayırıyoruz? Neden kurban etmeden önce eti daha lezzetli olsun diye beslediğimiz hayvanlarla çocuklarımızın arkadaş olmasına, sonra da onları keserken çocuklarımızın izlemesine izin veriyoruz? Neden kurbana vereceğimiz parayı fakire doğrudan vermiyoruz? İllaki et mi yemesi lazım? ya tavuk yemek istiyorsa? ya da ayağı çıplak bir çocuğu varsa? Bizim günahlarımız temizlenir, sevaba girerken, o hayvancağızın canının hesabını kim veriyor? Kurban olmadan önce gözlerinin içine hiç baktınız mı? çaresiz yakarışlarını duydunuz mu? Çırpınışlarını gördünüz mü?

Haydi gelin bu bayram kurban kesmeyelim, can'a kıymayalım.. Onun yerine bir çocuğun okul giderlerini karşılayalım, et alamayacak durumda olan bir kaç aileye marketten/kasaptan et alıp verelim... Ya da başka bir ihtiyacını giderelim.. Mehmetçik Vakfına bağış yapalım, Atatürkçü düşünce derneğine ya da Çağdaş Yaşamı Destekleme Dernegine??  Ne dersiniz?

Mutlu, Tat'lı, sağlıklı nice güzel bayramlara.... (Bırakın Can'lar elinizden ölmesin...)

23 Ekim 2011 Pazar

Balık & Ekmek, güzel yemek...

Yine bir pazar, ama bu pazar mutsuzuz.. Van da yaşananlar çok acı.. Ne yardım yapabiliriz diye araştırıyoruz. Ama çok öfkeliyim. Öfkemi bir önceki yazımda yazdım. Tekrarlamayacağım.

Akşama doğru acıkmalar yaklaşınca klasik bir pazar yemeği yapalım dedik. Şantiye dönüşü Karşıyaka çok katlı pazarına girdik. Aman ne güzel meyvalar, sebzeler... Tazecik.. Evdeki donmuş bezelye ile birlikte kullanmak üzere havuç alalım, kıyma da var. Tam buğday unundan katmerli hamur açayım bir cins talaş böreği yapalım derken balıkları gördük. Hepsi pırıl pırıl, gözler cam gibi.. sardalyalar neredeyse kıpırdayacak. Çok bakınca oynuyormuş gibi geliyor o kadar taze..:)))) hemen program değişti. Sardalya alındı..

Eve gelir gelmez, ekmek mayaladım. Haftalık ekmeğimiz de bitmişti. Ekmek mayalanırken balıkları Atilla ayıkladı. (en ağır iş ona düştü.. ama ben balıkların içindekileri çekip alamıyorum. İçim eziliyor..:( ) Bu arada aldığımız kabak yıkandı temizlendi kesildi.. tencereye kondu. 1/3 oranında şeker, kaşık ta bal konacaktı kiii.. bal kalmamış. Onun yerine Bozdağ'dan aldığımız pekmezden koydum. Vanilya baklası ve karanfil de koyabilirsiniz ama ben koymadım. Kabak lezzetli gözüküyordu. Gerçekten de piştikten sonra gördük ki lezzetli ve susuz bir kabakmış. Kabağı hemen ateşe koydum. Kapağını kapattım, altını kıstım.

İlk mayalama sonrasında ilk hamur..

Ekmeği mayalarken yaklaşık 750 gr tam buğday unu kullandım. İçerisine 1 çorba kaşığı zeytinyağı, 1 tatlı kaşığı şeker, 1 tatlı kaşığı tuz ve 1 paket yaş maya koydum. Tuz hariç hepsini unun ortasına koydum. Tuzu una serptim. Ilık bir su ile yavaş yavaş parmak uçlarımla karıştırmaya başlayarak güzel, pürüzsüz bir hamur yaptım. Ağzı kapalı bir kaba koyup mutfakta ocağın yakınlarına yerleştirdim.

kabak, şeker ve pekmez...

Yaklaşık 40 dakika kadar sonra hamur 2 katına büyüdü. Hamurumu 3 e bölüp (farklı büyüklüklerde yaptım. ) şekil verip, üzerine un serpip, üzerlerini çizip, bir örtüyle örtüp 15 dk daha beklettim. Bu arada fırını yaktım. 200 dereceye ayarladım. 15 dk sonra fırın tam ısısındayken ekmekleri içerisine koydum. Fırının içine biraz su serptim. Bu ekmeğin kabuğunun daha kıtır olmasını sağlıyor. Aklınızda bulunsun.10 dakika sonra fırının ısısını 180 dereceye indirdim ve bir 20 dakika daha pişirdim. Ekmekler çıktıktan sonra soğutma teline alıp üzerlerini tekrar temiz bir mutfak beziyle örttüm. Tam soğumadan keserseniz hamur olur, bilginize...:))
hamuru 3 e böldüm. Bekletmek için tepsiye koydum. Sonra üzerlerini örttüm.

15 dk bekledikten sonra biraz kabardı..

Pişmiş ekmekler.. Toparlacıklar...

Bu arada balıklar tepsiye sıralandı. Üzerlerine biraz zeytinyağı gezdirildi. Yarım limonun suyu, tane karabiber kondu. Ekmekler fırından çıkınca, fırının ızgara ayarına geçtik ve yaklaşık 10 dk sonra balıklarımız pişmişti..


 
Üstteki resim çiğ halleri, alttaki resim pişmiş halleri..
Balığı çok pişirdiğiniz zaman içerisindeki bütün faydalı yağlar çıkıyor ve balığın hiç bir faydası kalmıyor. "Suyunda" diye bir kavram var.. Pişmiş ama kurumamış olacak..


Çok acıkmıştık, soğumasını bekleyemedik. Önce bıçakla kesmeye kalkıştım. Hamur oldu gibi .. bende elimle kopardım. çok sıcak ya.. tutamadım doğru düzgün..:)))

Talaş kebabı yapmayı düşünürken aldığımız havuçlardan da rendeleyip havuç salatası yaptım. İçine çocukluğumdaki gibi biraz sirke biraz limon ve zeytinyağı koydum. Sıcak ekmeğimiz, balığımız, salatamızla ekonomik, çabuk ve lezzetli bir pazar yemeği yedik.. Bize afiyet oldu.. Darısı Van daki kardeşlerin başına..

Deprem....

Öncelikle Van'daki depremde yaralanan, evsiz kalan, eşini dostunu kardeşini kaybedenlere sabır diliyorum.

Ama aslında büyük bir öfke içerisindeyim. 99 Gölcük depreminden sonra ülkemde birşeyler değişir zannetmiştim. Hataymış.. Yapı Denetleme firmaları kuruldu, yeni deprem yönetmelikleri çıkartıldı, bütün eğitim ve sağlık binaları ya güçlendirildi ya da yeni binalara geçti..... ZANNEDİYORUZ...  Aslında herşey aynı. Bir depremde hastanenin yarısı hasar görüyor. Hastalara bakılacak yer yok. Facebookta depremden, selden, kasırgadan korunmak için dualar yayınlıyorlar.. Aklınız başınıza nasıl gelecek? kaç deprem, kaç sel daha dua ile korunurken yüzlerce vatandaşımı alıp gidecek??????

Ne zaman eğitileceğiz, ne zaman binalarımızdan demir, çimento çalınmayacak, ne zaman kontrol mühendisleri çıkarları uğruna bazı şeyleri görmezden gelmeyecek, ne zaman belediyeler dereleri imara açmayacak,  ne zaman halkım deprem olduğunda ne yapacağını nereye kaçacağını bilecek, ne zaman deprem veya sel olduğunda ulaşım ve telefon kesilmeyecek???? Sorularımın yanıtının hiç bir zaman olmasını istemiyorum....

 Akut a ve Kızılaya yardım yaparak Van daki vatandaşlarımıza destek olabilirsiniz. Umarım hükümetimiz, Libyaya aktardığı deli paralardan, Somaliye gösterdiği özenden fırsat bulabilir.. Van yardım ve destek bekliyor.. Üzgünüz.. Üzgünüm...

17 Ekim 2011 Pazartesi

Yine bir pazar yemeği... (Et pişirme teknikleri...)

Blog sayesinde şunu farkettim ki biz keyifli yemeklerimizi pazar günleri yapıyoruz. Bütün hafta pasta çikolata yaptıktan sonra yaratıcı yemeklerimizi pazar gününe sakladığımız ortaya çıktı...:)))

Bugün yine hiiiçç dışarı çıkmadım. Bütün bir hafta koşturduktan sonra pazar günü yerimden kıpırdamak gelmiyor içimden.. Yaşlanıyor muyum ne??? (yok canııımmm.. olur muu.. yaşlılık kiimm sen kiimm deyin.. demeyene çikolata vermiyorum haberiniz olsun..:P :)) )


Bugün yine bir et yemeği, yanına değişik bir garnitür yaptık. 2 gün önce yaptığım kepekli bulgur pilavı da yemeğimize eklendi. Son tarla domateslerini kullanarak bir çoban salata da yaptık. Ohh.. gel keyfim gel. Yediğimiz yemeğimizde protein, sebze ve glisemik indeksi düşük kepekli bulgur vardı. Yani son derece sağlıklı ve keyifli bir yemekti..

Artık yemeğimize gelelim değil mi?

Önce soğanları ve havuçları soyduk. Defne yapraklarını yıkadık. Bir yandan salata için domates, salatalık, kırmızı soğan yıkandı, soyuldu, doğrandı.. Salataya koyacağınız maydonozu her zaman biraz sirke eklenmiş suda bekletirseniz, maydanoz yapraklarının üzerinde yapışık olan yumurtalar, küçücük yaratıklar temizlenmiş olur. Tabii ben her şeyi yıkayan kadın, eti de yıkadım. Durur muyum..

Yemeğin esası, planlamadan geçer. Önemli olan bütün pişirdiklerinizin aynı anda servis edilebilir olmasıdır. Neyin ne kadar sürede pişeceğini, piştikten sonra bekleyip bekleyemeyeceğini bilmeniz gerekir. En uzun pişecek olan malzememiz etimiz... önce onu hazırlamalıyız.

Bir çelik tencereye aşağıda gördüğünüz kadar az bir zeytinyağı ekledim. Ama zeytinyağı eklemeden önce güzelce tavayı ısıttım. Unutmadan fırınınızı da 190 derecede ısıtmak üzere açın. Isıtılmış tavaya zeytinyağı ekleyip, zeytinyağının da ısınmasına izin verdim.


Daha sonra tavanın içine etlerimizi koydum. Bir yüzü 2 dakika kadar piştikten sonra diğer yüzünü çevirip 1-2 dakika daha pişirdim. Bu yaptığımız işe "tavlama" deniyor. Böylece fırında pişme işlemi tamamlanırken et suyunu dışarı salmıyor, yumuşak ve sulu etlerimiz oluyor.


Etlerin her iki yüzü de pişince önceden ısıttığımız fırının içerisine tavayla olduğu gibi koyuyoruz. Aman dikkat edin, tavanızın sapı da çelik olmalı.. Mutfak saatinizi orta iyi pişmiş bir et için 9 dakikaya kurabilirsiniz.


Sırada soğanlarla havuçları defne yapraklarıyla birlikte hafif karemelize ederek pişirme işi var. Karemelize yapabilmek için yukarıda gördüğünüz malzemelere önce azıcık zeytinyağı daha sonra da 1 tatlı kaşığı kayısı eriği marmeladı ekledik. Woku sallaya sallaya içindekileri öldürdük. Biraz yumuşadıkları zaman içine bir kahve fincanı kadar kırmızı şarap ilave ettik. Alkolu uçtu, şaraptan geriye kalanı da havuçlarla soğanlar çekti.. Muhteşem bir lezzet oldu.


Bu arada hızlıca salatamızı yaptık.

9 dakika sonra etin içi hafif pembe, dışı güzel pişmiş olarak fırından çıktı. Üzerine biraz kuru kekik, biraz tuz ve biraz da karabiber ektim.

Siz etin pişip pişmediğni anlamak için kesmeyin, ben size göstermek için kestim.:)


Veee final tabağımız.. Karamelize havuç, soğan, kepekli bulgur eşliğinde kekikli antrikot. Bu yemeği dışarıda yemeye kalksanız dünyanın parasını verirdiniz.. Evde yemek yapmanın başka bir yönü de ekonomik olması.. (hamburgerden ucuz olamıyor ama.. kesinlikle daha kaliteli besin alıyorsunuz..)

Afiyet olsun.. Bol bol keyif olsun..





9 Ekim 2011 Pazar

Mutlu Pazarlaarrr...

Umarım gönlünüze göre dinlenebiliyor, keyif yapabiliyorsunuzdur.. Çok yoğun bir hafta geçirdikten sonra, üstelik te hava lodosa dönünce ve yağmur camlardan içeri girmeye çalışınca hiiiçç sokağa çıkmayı istemedik..

Bu hafta, mutfağımız kendi çapında bir rekor kırdı.. Tam 210 kişi İpeksi Tatlar pastalarından yedi.. Neyse, böyle anlatacağıma olaya başından başlayayım.... Hazır mısınız?


Geçtiğimiz haftalarda telefonum çaldı. Arayan yıllardır görüşmediğim, izini facebooktan bulduğum can dostum Ülker'di. Şakıyan sesi güzel bir süprizdi. Ama başka bir süprizi daha vardı. 1986 da doğduğunda gördüğüm kızı Sinem nişanlanıyordu.. Sinem o kadar minik o kadar minikti ki... Prematüre bir bebekti ve ikiz tekiydi. Kardeşi yaşam savaşını kaybetmiş olmasına rağmen Sinem 2 ay küvezde yaşayarak hayata tutunmuştu. Ben gördüğümde minicik bir bebişti.. Tırnakları ve kirpikleri yoktu. O miniş bebiş büyümüşte evlenmeye karar vermiş. Ülker, İpeekk bana yardım et diye telaş içinde bağırıyordu... Bu konuşmadan sonra geçtiğimiz hafta başında geldiler.. Gündüz, öğleden sonra Ankara'dan gelecek olan erkek tarafı güzel kızımız Sinem'i isteyeceklermiş. Akşam da nişan töreni yapılacakmış. Yani, iki ayrı pasta yapmamız gerekiyordu. İkramlıkların bir kısmını anneannenin kendisi ve dostları yapacakmış ama yine de kanepeleri ve çikolatalı tartoletleri hazırlamamızın ikramlıkları destekleyeceğini düşündük. Gündüz pastasını beyaz kekli, beyaz kremalı, ananas ve bademli yapalım ki hafif olsun, akşam nişan pastasını da çikolatalı ve frambuazlı yapalım yemek üzerine keyifle yensin dedik. İsteme faslında minik aşçımız Ebru da yardıma gidip servise ve ikramlara yardım etsin diye anlaştık. Akşam için yapacağımız pasta nişan tuvaletinin moruna uyacaktı. Ankara'ya gidecek olan erkek tarafını elleri boş göndermeyi istemedi Ülkerciğim. Onlara hediye etmek için bir kutu çikolata hazırladık. Güzelce kutuladık, süsledik..

Bunları konuşurken, ara ara birlikte çalıştığımız Mani'nin mutfağından aradılar. Bir düğün pastası yapılacakmış. yine cumartesi gününe.. vee 120 kişilik olacakmış. Pastanın içi için istenenler hiç te alıştığımız gibi değildi. Keki, ıslak browni gibi olacak, araya kayısı marmelatı ve çiğ krema konacaktı.... Görsel olarak ta beğendikleri güllü bir pasta vardı. Ama görselini beğendikleri pasta 3 katlıydı.. Kendi pastaları tek katlı yuvarlak bir pasta olacaktı. Diğerleri kolay servis edilecek şekilde dikdörtgen olarak hazırlanacaktı. Düğün sahibi İdil Hanım, pastayı yapacak olan kişiyle ki bu durumda ben oluyorum ;), birebir konuşmak istemiş. Telefonla görüştük. Pastada çiğ krema olamayacağını, güzel bir pastacı kreması yapsak ta yakışacağını söyledim. Kabul etti.. 2 gün sonra fikir değişti. Kek ıslak browniden, sacher torte tadına yani kuru pastaya geçti.

Bu pasta da belli olduktan sonra hummalı bir şekilde kekler pişmeye, pastaların üzerlerinin süsleri yapılmaya başlandı. Atilla, gülleri çalışmaya başladı. Farklı renkler hazırladık. En sonunda açık somon renginde karar kıldık. Ben, toplu ikramlarda kullanılacak minik gülleri yapmaya başladım. 60 tane hazırladım. Atilla da diğer gülleri yaptı..

Bu hummalı çalışmalar sırasında Mimarlık Haftası kapsamında ofis ziyaretleri sırası bu kez ETM Mimarlıktaymış. ETM Mimarlığın sahibi arkadaşım Etem, ikramlık konusunda destek istedi.. Bilin bakalım ne zamana??? o da cumartesi günü saat 12 ye.. Bu pasta hazırlıkları devam ederken ETM için elmalı kurabiye, tarçınlı sable kurabiye, kekikli, haşhaşlı, susamlı, çörekotlu tuzlular ve tam buğday unundan yapılmış peynirli poğaça hazırladık.

Pastalar cuma günü kremalandı, marmelatlandı ve şeker hamuruyla kaplandı. Mor pastamızın üzerindeki icing süslemeleri yapıldı. Güller bitti, bahar dalları ve çiçekleri yapıldı. İsteme pastasını tamamladık.

Kanepelerin içlerini hazırladık, elmalı kurabiyeleri, tuzluları ve diğer kurabiyeleri pişirdik.

Cumartesi sabahı, kanepe ekmeğini fırından sıcak sıcak alıp geldik. Önce poğaçayı pişirdik. Ebru kanepeleri süsledi. Biz nişan pastasını üst üste koyduk. Üzerinin çiçeklerini yaptık. ETM nin bütün ikramlıklarını kutuladık. Teslim ettik. Biten pastaları da kutuladık bir ara kutuları koymaya yer bulamayacak gibiydik.. Gözde'nin masasını kısa bir süre kullanınca kurtardık. 12 30 gibi Ülker ve eşi pastaları, kanepeleri, çikolatalı tartoletleri ve Ebru'yu alarak telaşla gittiler.. Bizde güllü pastamıza başladık. Onu da tamamladığımızda saat 14 30 du ve fotoğraf çekmek için bolca zamanımız kalmıştı.

Mani'nin mutfağından pastalarımızı almaya geldiklerindeki yüz ifadeleri bütün yorgunlukları aldı..

Bütün yorgunluğu Sinem'ciğimin "herşey muhteşemdi.. pastalar pasta değil sanat eseriydi ve üstüne üstlük hayatım boyunca yediğim en lezzetli pastaydı" sözü bütün yorgunluğumuzu aldı götürdü..

Sinemciğime de İdil Hanıma da bütün yaşamlarının çikolata tadında geçmesini diliyoruz...

Hediye çikolatalar...

Pesto soslu, cherry domatesli ve kurutulmuş domatesli zeytinli, peynirli kanepeler..

Dana jambon, peynir ve zeytin..

İsteme pastası.. Tam bir genç kız pastası.. İçi beyaz krema ve ananaslı..

 Akşam yenecek olan nişan pastası.. Elbiseye uygun..



 İdil Hanımın için Sacher Torte etkisindeki güllü pastası..


Herkese sunulacak kare pastalar..

Detaylar..

Minicik güller..


Mutlu ve tatlı kalın.. (evlenmeniz, nişanlanmanız şart değil.. :))) )